Crohn Hastalığı
Tedavide kalıcı şifaya ulaşmak, ancak hastalıkların kaynağını ortadan kaldırmakla mümkündür. RTM, hastalıkları “kaynak-neden-sonuç” ilişkisi içinde değerlendirir ve “kaynağı” ortadan kaldırmayı planlayarak tedavi sürecinde kalıcı şifayı hedefler.
Hazır ve işlenmiş gıda tüketiminin de artmasıyla birlikte, dünyada ve ülkemizde Crohn hastalığının görülme sıklığı giderek artmaktadır. Hastalığın özellikle son 10 yılda daha komplike halde olarak ortaya çıktığı bildirilmiştir.
RTM sisteminde Crohn hastalığına yaklaşım modern ve diğer tıp ekollerinden oldukça farklıdır. RTM sisteminde hedef; direkt olarak kalın bağırsaktaki hastalığın görünümü olan yaraları geçici olarak ortadan kaldırmak değildir. Bireye özgü hastalığa sebep olan nedenlerin ortaya konup hastalığın kaynak kısmını tespit etmektir. Tedavide ise amaç hastalığa neden olan kaynağın ortadan kaldırılarak kalın bağırsak işlevinin normal düzene geçmesini sağlamaktır.
Kısaca Crohn hastalığına bakalım…
Crohn Hastalığı Nedir?
İltihabi bir hastalık olan Crohn hastalığı, kronik olan ve ağızdan makata kadar uzanan gastrointestinal kanalın herhangi bir yerinde oluşabilmektedir. Crohn hastalığının çoğunlukla vücutta etkilediği kısımlar; rektum, kolon ve ince bağırsağın alt kısımları yani ileumun son bölümüdür. Yaygın olmasa da ağız, yemek borusu veya mide de etkilenebilir.
Crohn Hastalığı Neden Olur?
Crohn hastalığının ortaya çıkma sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte bu hastalığın oluşumunda genetik ve çevresel faktörlerin tetikleyici olduğu bilinmektedir. Genetik faktörün tetikleyici olduğu bir durum olarak, kişinin birinci derece akrabalarında Crohn hastalığının görülmesi bu hastalığın kişide görülme riskini arttırmaktadır.
Buna ek olarak çevresel faktörlerden biri olan kişinin sigara kullanımı yine bu hastalığın ortaya çıkmasında tetikleyici olabilmektedir. Bunun yanı sıra bebeğin anne sütü ile beslenmesi Crohn hastalığının oluşumunda koruyucu unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Crohn Hastalığı Belirtileri Nelerdir?
Birçok hastalık gibi Crohn hastalığının da günlük yaşamı etkileyen bazı semptomları ortaya çıkmaktadır. Bu belirtiler şu şekilde sıralanabilir;
Karında ağrı ve şişlik oluşması.
İshal veya kabızlık şikâyeti.
Dışkılama sırasında kan görülmesi.
Anüste çatlak, apse ve akıntıların görülmesi.
Yorgun ve halsiz hissedilmesi.
İştah kaybının oluşması.
Kilo kaybının görülmesi.
Vücut sıcaklığının artması ve ateş oluşumu.
Crohn Hastalığı kimlerde görülür?
Herhangi bulaşıcı bir mikrop olmadan da bağırsakların iltihaplanmasıyla ortaya çıkabilen Crohn hastalığı, ağırlıklı olarak 20’li ve 30’lu yaşlarda görülmektedir.
Crohn Hastalığı Tanısı Nasıl Konulur?
Yukarda belirtilen semptomların kişide haftalar, aylar sürmesinin ardından Crohn hastalığından şüphelenilmektedir. Bu hastalığın tanısının konulmasında kullanılan yöntemler ise şu şekilde sıralanabilir;
Kan tahlili ile tetkiklerin yapılması.
Dışkı tahlili yapılması.
Mide filmi ya da ince ve kalın bağırsak filmlerinin çekilmesi.
Tanı için en önemli tetkiklerden Kolonoskopi ve Gastroduodenoskopi uygulanması.
Bilgisayarlı Tomografi (BT) veya Manyetik Rezonans (MR) görüntüleri.
RTM Sisteminde Crohn Hastalığı Tedavisi Nasıl Yapılır?
RTM Sisteminde Crohn Hastalığının Nedeni?
Bedenimiz iç ve dış etmenlere karşı sürekli bir denge içindedir. Bu denge ile yaşam gelişerek devam eder. RTM Sistemi kendine has tanı ve tedavi protokolleri içermektedir. RTM Sisteminde hastalıklar; iç ve dış olumsuz şartlara karşı yaşamın devam ettirilebilmesi için bedende oluşturulan yeni denge veya yeni ayar noktaları olarak görülmektedir.
Bedende yeni ayarların devreye girmesine neden olan Hastalık Triadı denilen kaynak modeli vardır. Bedende Kirlenme, Sistem bozuklukları ve DNA’da kod değişikliğinin (Epigenetik) olduğu bu üçlü yapı Crohn hastalığında şöyle işlemektedir;
KİRLENME;
Bedende toksin birikimine kirlenme deriz. Bu toksinler kimi zaman maruz kaldıklarımız, kimi zaman mitokondrilerde sürekli üretilen serbest radikaller, kimi zaman da bedenin metabolik faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan genel atıklar şeklinde olabilir.
Bazen detoks yani temizleme sistemlerinin yetersiz kalışı bazen de ailesel gen geçişlerindeki bozukluklar bedenin kirlenme süreçlerinde etkin olabilir.
Bedenimizin detoks faaliyetlerini organize etmek için Karaciğer, Deri, Böbrek ve Akciğer görevlendirilmiştir. Detoks organları sayesinde biriken atıklar bedenimizden uzaklaştırılır. Çeşitli sebeplerle detoks organlarındaki bozukluk ya da yetersizlik (aşırı toksin maruziyetine bağlı yetersiz kalma) geriye doğru dokularda toksin birikimine neden olacaktır. Toksinler önce kanda sonra da ilgili olduğu dokuda birikmeye başlayacaktır.
Beden detoks süreçlerindeki aksama ile bilgilenir. Bu bilgilenme sonucunda da ilgili yapılar harekete geçirilir. İlk başlarda savunma sistemi geçici olarak detoks sürecine el atar ve refleks olarak savunma hücrelerini arttırır. Toksik süreç devam ederse o zaman beden DNA’larda kalıcı bilgi değişikliklerine geçiş yapar ve kalıcı olarak savunma hücreleri arttırılır.
Yani artık toksik düzeye göre hareket eden savunma ve savunma hücrelerimiz vardır. İlk başlarda bu iyi gibi gözükür. Çünkü toksisitenin ortaya koyduğu sıkıntılı durum geçici de olsa çözülmüştür.
Fakat bu durumun sağlanabilmesi için olması gerekenden daha fazla savunma hücresi devrededir ve buna bağlı olarak da devamlı bir alarm hali vardır.
İlk başlarda tolere edilebilen bu süreç ise, daha sonraları yeni örüntülerin kapısını aralar. Sayı olarak bir hayli fazla olan hücreler zaman içerisinde boş durmazlar ve devamlı olarak kendilerine yeni iş süreçleri belirlerler. Savunma hücreleri zaman içerisinde kandaki toksik yükü azaltma işlemlerini toksik birikimlerin olduğu dokulara kaydırmaya başlarlar.
Bu eylem ise yeni bir örüntü sürecinin ilk sinyalleridir. Çünkü birikimlerin olduğu dokular zaman içerisinde savunma hücrelerinin hedefi haline gelmeye başlar. İlk başlarda genel olan savunma yanıtı zamanla dokulara spesifik hale gelir. Çünkü yeni bilgilenme ile ilgili dokular da zararlı olarak algılanmıştır.
SİSTEMLERDE BOZULMA;
Bazen de savunma sistemimiz tekrarlayan enfeksiyonlar veya yoğun antibiyotik kullanımı ya da ailesel alt yapılar nedeniyle düzensizleşir ve yetersiz hale gelebilir. Bu durum karşısında beden savunma için yeni ayarlar ortaya koyar. Yetersizlik azlık olarak algılansa da beden yeni ayarlar ile tam tersi bir geçiş sergiler.
Bu geçiş ile daha sonra var olacak eylemlere karşı kendini korumaya alır. Bunun için gerekmese de ihtiyaç varmış gibi yedek savunma hücreleri devreye alır ve savunma düzeyini bir olması gerekirken ona çıkarır. Saldırı olunca bu hücreler aksiyona geçerek savunmayı koordine eder. Ama tehlike durumu bitse bile bu hücreler hep saldırı durumunda kalır. Ancak spesifik bir görevi ve saldıracağı hücre yoktur. Yani bu hücreler hem aktif hem de görevsiz ve boştur.
Peki, bu dolaşımdaki fazla miktardaki görevsiz savunma hücreleri ne yapar?
Diğer sistemlerdeki bozulmalar eğer savunma sistemi sağlamsa karşımıza kronik hastalık olarak çıkar. Ancak savunma sistemindeki bozulmalara ek olarak diğer sistemdeki bozukluklar var ise savunma hücreleri bu bozuklukları düzeltmeyi görev edinebilirler ve düzeltmeye çalışırlar .Örneğin; Mide bağırsak sistemindeki yanlış bir işleyiş var ise sindirim tam olarak gerçekleşmeyecektir.
Bu sindirilemeyen atıklar ile bağırsak içeriğini dolduracaktır. Bağırsaktaki bu birikimler görevsiz savunma hücrelerine davetiye demektir. Bunu iş gören görevsiz hücreler ise kendilerine iş çıkararak ilgili yapılara özgün hale gelir ve artık bağırsaktaki birikimlere saldıran savunma hücrelerimiz vardır. Her ne kadar örnek olarak mide-bağırsak sistemini versek de diğer sistemlerdeki bozulmalar da nasibini görev edinen savunma hücrelerinden alabilirler.
Gıdaların gen yapısındaki değişiklikler bedende yabancı algı süreçlerini başlatabilir. Çünkü var olan bütün gıdaların gen yapıları bedenimizde kodlanmıştır. Bu kodlama ile faydalı ve zararlılar algılanır. Gen yapısı değiştirilen her gıda ise farklı bilgilere sahip olduğundan dolayı beden tarafından tanınamaz ve yabancı olarak değerlendirilir. Bu süreçler tüm gıda yapıları için geçerlidir.
Özellikle genetiği ile oynanmış gıdalar ve bu gıdalarla beslenen hayvanların ürünlerinin tüketilmesi sonucunda beden tarafından bu gıdayı ve bu gıda birikiminin olduğu bağırsaklarda ya da genetik olarak bu gıdanın yapısında benzer olan bölgeler savunma sistemi için hedef haline gelebilmektedir.
DNA’DA BİLGİ DEĞİŞİKLİĞİ;
Yukarıda anlattığımız bedendeki kirlenme ya da sistemlerdeki bozukluklar gibi nedenler DNA’da bilgi değişikliği yapar ve bu bilgi değişikliği neticesinde savunma hücreleri artar. Bu artan savunma hücreleri kimi zaman dokularda biriken toksinlere ya da metabolik atıklara, kimi zaman genetiği değiştirilmiş besin öğelerine kimi zamanda bağırsak duvarında sindirilmeyen besin atıklarına savaş açıp spesifik hale gelecektir ve karşımıza Crohn hastalığı olarak çıkacaktır.
RTM Sisteminde Crohn Hastalığının Tedavisi
RTM Sisteminde amaç direkt olarak Crohn hastalığının belirtilerini gidermek değil, yukarıda bahsettiğimiz gibi Crohn hastalığına neden olan Hastalık Triadını ortadan kaldırılmaktır. RTM Sisteminde buna Tedavi Triadı denmektedir.
Tedavi Triadı; bedende normal denge durumuna dönüş için detoks sürecinin başlatılması, aksayan sistemlerdeki dengesizliğin giderilmesi ve DNA’daki epigenetik değişikliklerin tersine döndürülmesi süreçlerini kapsar. Bu süreç tamamen kişiye özgü planlanmaktadır.
Tedavi triadının ana omurgası RTM Fitoterapötikleridir. Fitoterapi protokolü, kişiden alınan ayrıntılı anamnez, laboratuar ve görüntüleme bulguları ile RTM kliniklerine özgü yapılan ölçümler değerlendirilerek belirlenmektedir.
RTM Fitoterapi protokolü ile kaynak kısmını oluşturan hastalık traidı geri çekilerek tedavi edilmektedir. Bitkilerin tohum kısımları ile bedenin bilgilendirilmesi sağlanarak yeni ayar sabitlerini belirleyen DNA’daki epigenetik değişikliklerin normale döndürülmesi hedeflenir.
Bu bilginin normalleşmesi sürecine bedenin de uyum sağlaması için bitkilerin yapraksı kısımları kullanılarak, bedende detoks faaliyetlerinin hızlanması ve sistemlerin düzenlenmesi ile tedavi triadı devreye sokulur. Zaten hastalık triadını geri çektiğinizde beden kendiliğinden norm formuna geçecektir.
Hem bedeni desteklemek hem de tedavi sürecini hızlandırmak maksadıyla RTM fitoterapötiklerine ek olarak Ozon, Hacamat, Akupunktur, Manyetik alan tedavisi gibi 25’e yakın geleneksel tıp yöntemi hastanın ihtiyacına göre planlanmaktadır.
Sıkça Sorulan Sorular
Crohn Hastalığı ve Ülseratif Kolit arasında ne fark var?
Ülseratif kolit, yalnızca kalın bağırsakta görülmektedir ve bağırsak iç yüzeyini tamamıyla kaplamaktadır. Crohn hastalığı ise ağızdan anüse kadar uzanan tüm sindirim sisteminin iç yüzeyini kaplayabilmektedir. Buna ek olarak iki hastalıkta da, aniden şiddetlenme ve iyileşme dönemleri görülmektedir.
İnflamatuar Bağırsak Hastaları (İBH) çocuk sahibi olabilir mi?
İnflamatuar bağırsak hastalarının tedavisi için salazosülfapiridin veya sülfasalazin kullanımına bağlı olarak bazı spesifik durumlar ortaya çıkabilmektedir. Bu ilaçların yan etkisi olarak erkeklerin sperm sayısının azalmasına neden olarak geçici infertiliteye (çocuk sahibi olma kapasitesindeki azalma) neden olabilmektedir.
İnflamatuar Bağırsak Hastalığı Doğurganlığı Ne Derece Etkiler?
Ülseratif kolit rahatsızlığı olan kadınların çoğunun doğurganlığı sağlıklı kadınlarla eş düzeydedir. Bunun yanı sıra Crohn hastalığı olan kadınların doğurganlığı konusunda ise bu kadar net bir bilgi bulunmamaktadır.
Ülseratifkolitli hastanın tedavisi için total kolestomi ve ileo-anal poş olarak bilinen; kalın bağırsağın tamamının alınmasıyla, ince bağırsağın da anal kanala bir cep şeklinde boşluk yaratılarak bağlanmasıyla gerçekleşen ameliyatta, hastanın karnında büyük ve önemli bir ameliyat yapıldığı için doğurganlıkta geçici bir azalma görülebilmektedir. Ancak görülen bu azalmanın genellikle geçici bir süre olduğu bilinmektedir. Hastanın doğurganlığı haftalar veya aylar içerisinde normale dönmektedir.
Crohn hastalığı olan kadınlarda ise hastalığın aktif dönemlerinde ve büyük ameliyatlardan sonra doğurganlıkta çoğunlukla azalma görülmektedir. Bununla birlikte bu iki hastalığı olan kadınlarda hastalığın aktif dönemlerinde fazla ve hızlı kilo kaybına bağlı olarak amenore (adet görememe) görülebilmektedir.
Her iki hastalığın da alevlendiği dönemlerde, gebeliğin uygun şartlar sağlanana kadar ertelenmesi önerilmektedir. Hastalığın pasif döneme geçmiş olması hastanın ameliyat yaraları varsa iyileşmesinin beklenmesi önerilir. Bunun yanı sıra unutmamak gerekir ki İBH hastalarında doğurganlıktaki azalma her zaman bu hastalığa bağlı olmayabilir, bu nedenle başka nedenler de göz önünde bulundurularak araştırılmalıdır.
İnflamatuar Bağırsak Hastalığı Hamilelik Sürecinde Bebeğin Sağlığını Nasıl Etkiler?
Bu hastalıktan şikâyetçi olan kadınların yaklaşık %85’i hamilelik sürecini normal seyrinde geçirmektedir. Crohn hastalığına veya ülseratif kolit hastalığına yakalanan kadınların bebeklerinin yaklaşık %1’inde doğumsal anormallik görülmektedir. Yine hamilelik sürecinde de düşük yaşama riskinin çoğunlukla aynı düzeyde olduğu görülmektedir.
Bu risklerin, sağlıklı kadınların yaşadığı risklerle benzer oranlara sahip olduğu bilinmektedir. Bunun yanı sıra gebelik sürecini veya bebeğin sağlığını etkileyen problemler ya da ortaya çıkan komplikasyonlar, bu hastalığa sahip kadınların yaklaşık %15’inde görülmektedir.
Fakat hamileliğin, hastalığın alevlendiği aktif döneminde gerçekleşmesine bağlı olarak kürtaj oranları, prematüre doğumlar ve çeşitli hamilelik sorunları oldukça artmaktadır. Bu yüzden olasılık dâhilindeyse gebelik dönemi başlamadan önce aktif hastalık bir an evvel tedavi edilmelidir. Örnek olarak eğer yakın dönemde ameliyatın mutlaka gerçekleşmesi gerektiği biliniyorsa bu ameliyat gebelik başlamadan önce gerçekleştirilmelidir.
İnflamatuar Bağırsak Hastalığı Olan Kişilerin Hamilelik Öncesi Herhangi Bir Tetkik Yaptırması Gerekir Mi?
Planlı bir gebelik sürecine girmeden önce, İBH olan kişilerin öncelikle tıbbi geçmişi, güncel sağlık durumu, İBH’nin hareketini belirlemek amacıyla gereken laboratuvar tetkikleri ve beslenmesi ile ilgili oluşabilecek yetersizlikleri saptamak amacıyla, hamilelik sürecini takip eden hekimle yapılacak detaylı bir görüşme oldukça önem arz etmektedir.
Ayrıca bu hastalıkla ilgili deneyimli bir hekim tarafından, hastanın karın bölgesi ile bağırsağının ultrason muayenesi ile takip edilmesi önemli bulgulara ulaşmaya yardımcı olabilmektedir. Buna ek olarak bazı hastaların bağırsağını incelemek amacıyla endoskopik ve radyolojik tetkikler ile birlikte daha detaylı testlerin yapılması ve muayene edilmesi gerekebilmektedir.
Kadınların gebeliğinin ilk aylarında folik asit alması büyüyen ve gelişen bebek için oldukça yararlıdır. Buna bağlı olarak inflamatuar bağırsak hastalığı olan ve olmayan tüm kadınlara folik asit takviyesi önerilebilir.
İnflamatuar Bağırsak Hastalığı Sebebi İle Cerrahi Tedavi Görmüş Hasta Hamile Kalabilir Mi?
İnflamatuar bağırsak hastalığının tedavisi için yapılan operasyonlar çoğunlukla gebelik sürecinde herhangi bir olumsuz durum oluşturmamaktadır. Gebelik süreci büyük bağırsak ameliyatlarından olan ve kolektomi olarak adlandırılan kalın bağırsağın alınması ya da ileostomi operasyonu ile ince bağırsağın karın ön duvarına ağızlaştırılması gibi operasyonlardan sonra bile sorunsuz bir şekilde seyredebilmektedir.
Fakat bu noktada, ameliyat yaralarının iyileşmesi için operasyon zamanı ile gebe kalma zamanı arasında yeterli sürenin geçmiş olması oldukça önemlidir. Ayrıca önemli bir hastalığın alevlenme döneminin olmadığından emin olunmalıdır.
Buna ek olarak genellikle karından büyük operasyonlar geçiren kadınların gebe kalmak için 1 yıl beklemesi tavsiye edilmektedir.
Hamilelik esnasında ender de görülse de ileostomi ile bağlantılı komplikasyonlar da (örneğin tıkanma olması, prolapsu veya kanama olması gibi) ortaya çıkabilmektedir.
Yine ender görülmekle birlikte bazı hastalarda gebelik esnasında operasyon gerçekleştirilmesi gerekebilir. Ayrıca ameliyat geçiren hamilelerin çok azında olsa da erken doğum veya düşük riski görülebilmektedir.
Öte yandan, ülseratif kolit hastalarının ilaç tedavisine cevap vermemesi durumunda total kolektomi ile kalın bağırsağın tamamının çıkarılması gibi büyük operasyonlardan sonra bile komplikasyonsuz gebeliklerin mümkün olduğu görülmektedir.
Hamilelik İnflamatuar Bağırsak Hastalığının Seyrini Nasıl Etkiler?
Gebelik dönemi öncesi Crohn tedavisi tamamlanmış kadın hastaların çoğunun bebeğinde herhangi bir komplikasyon oluşmadığı bilinmektedir. Fakat gebelik döneminde Crohn hastalığı tekrar alevlenebilmektedir. Bu durumda ise bebek üzerinde olumsuzluklar görülebilmektedir. Hamilelik döneminde Crohn hastalığı tekrar aktive olan kadınların %15’inin prematüre bebek doğurma riski olduğu görülmektedir.
Hamilelerin hem kendi sağlığı hem de bebeğin sağlığı için gebelik sürecinin doktoru ile birlikte planlanması önerilmektedir. Gebelik dönemi öncesi tetkiklerin yapılması önemlidir. Bu tetkiklerin sonucunda hastalığın şiddetine bağlı olarak hamilelik sürecinin planlanması daha sağlıklı olacaktır.
Hamilelik Boyunca İnflamatuar Bağırsak Hastalığı Tedavisinde Kullanılan İlaçlar Bebeğe Zarar Verir Mi?
Çoğu hamile gebelik döneminde ilaç içme konusunda çekimser davranır ve böyle olması da beklenen bir durumdur. Fakat İBH olan kişilerin hastalığının aktive olması durumunda ilaç kullanımının yan etkilerinden çok, bu hastalığın bebeğe vereceği zarar düşünüldüğünde, hamilelik esnasında ilaç kullanımını gerektiren durumlarla karşılaşılabilir.
Öte yandan her vaka için gerekirse birçok uzman ile konsültasyon yapılmasının ardından oluşturulan tedavi kişiye özel olarak belirlenmeli ve yalnızca mutlaka kullanılması gereken ilaç hastaya verilmelidir. Sağlıklı olan kişilerin de yalnızca %85’inin hamilelik sürecinin herhangi bir komplikasyon olmadan tamamlandığı unutulmamalıdır ve inflamatuar bağırsak hastalarıyla bu bilgi mutlaka paylaşılmalıdır.
İnflamatuvar bağırsak hastalıklarında doğru bir şekilde tedavi süreci yürütülmezse bu durum hem bebek için hem de anne için bir ilaç tedavisinden daha çok zarar verebilmektedir. Kısaca, bazı durumlarda ilaç tedavisi hamile için gerekliyse önerilmesi gerekmektedir.
İnflamatuar Bağırsak Hastaları Emzirme Döneminde İlaç Kullanılabilir mi?
İBH tedavisinde kullanılan kortizon türü ilaçların dozlarının fetüste oluşabilecek bir anomali riskini artırmadığı veya düşüğe sebep olmadığı kabul edilmektedir.
Fakat hamileliğin son dönemlerinde bu ilaçların çok yüksek dozlarda kullanılması, bebeğin ilk doğduğunda adrenal bezinde kortikosteroid yapımını baskılayarak apati ve azalmış aktivite ile birlikte düşük kortikosteroid seviyelerine inmesine sebep olabilmektedir.
Bu durumu yenidoğanı takip eden doktora bildirmek önem arz etmektedir. Bu sebeple yeni doğan bebeklerin alanında uzman bir hekim tarafından takip edilmesi gerekmektedir. Kortizon bebeğe anne sütü ile geçtiğinden dolayı aynı durum emzirme döneminde de geçerlidir. Kortizon alımı kesildikten sonra her iki durumda da bir komplikasyon oluşmadan düzelme görülmektedir.
Crohn Hastalığı Tamamen İyileşebiliyor mu?
Crohn hastalığını tamamıyla iyileştiren bir tedavi mümkün değildir. Bunun yanı sıra hastalığın sonucunda oluşan şikâyetlere yönelik tedaviler uygulanmaktadır. Uygulanan ilaç tedavisi hastalığın belirtilerini azaltmak ve hastalığın yeniden aktive olmasını engellemek için verilmektedir. Hastalığın şiddetlendiği dönemlerde hastaya özel olarak beslenme konusunda destek ve öneriler sunulabilir.
Crohn Hastalığı İlerlerse Ne Olur?
Crohn hastalığı sinsice ilerleyen bir hastalık değildir. Hastada ortaya çıkan bulgular ile kısa sürede teşhisi konulabilmektedir. Bunun sayesinde de Crohn hastalığına şikâyetler ortaya çıktığında müdahale edilebilmektedir. Ancak dikkat edilmelidir ki Crohn hastalığından yakınan kişilerin, tedavi olmadıkları takdirde, hayati risk ile karşılaşması mümkündür.
Crohn hastalığına doğru tedavi yöntemleriyle müdahale edilmediğinde semptomların şiddeti artarak hastanın hayat kalitesinde de ciddi anlamda azalma görülmektedir. Bununla birlikte sindirim sisteminin önemli bir bölümünü etkileyen ve yayılma riski olan bu hastalığın sonu ölümle sonuçlanabilir.
Nüks Nedir?
Hastalığın tekrar ortaya çıkması, yinelemesi olarak bilinmektedir.
Nüksü Nasıl Azaltabilirim?
Nüks riski çoğunlukla sigara kullanımı olan hastalarda görülmektedir. Crohn hastalığı tamamen yok olmayan ve hayat boyu sürekli devam eden bir hastalıktır.
Crohn hastalığı kanser eder mi?
Ülseratif kolit hastalığına sahip olan hastalara oranla Crohn hastalığında daha az risk de olsa kanser oluşma riski bulunmaktadır. 10-15 yıldan uzun süre Crohn hastalığı aktif olan kişilerde kanser oluşma olasılığının da arttığı bilinmektedir. Bu yüzden Crohn hastalarının düzenli olarak hekim kontrolüne gitmesi gerekmektedir.
Crohn hastalığı olanlar ne yemeli?
Crohn hastalığı olanların beslenmelerine dikkat etmesi gerekmektedir. Bu hastaların diyet listesinde düşük diyet lifi içeren diyet tam buğday ürünleri, sebzeler, kabuklu meyveler, kuru baklagiller ve kuruyemişler sınırlı olmalıdır. Belirtilerin görülmediği dönemde ise diyet lifi açısından zengin besinler yavaş yavaş beslenme düzenine eklenebilir. Ayrıca Crohn hastaları her 3-4 saatte bir ana veya ara öğün tüketmelidir.
İçindekiler
İçeriklerimiz sadece bilgilendirme amaçlıdır. Web sitemizde tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren ögelere yer verilmemiştir. Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurunuz.