Hirudo Terapi
Hirudo Terapi diğer adıyla sülük tedavisi tıbbi sülükler kullanılarak hastalıkları tedavi etmek amacıyla kullanılan bir tedavi yöntemidir.
Sülükler tarih boyunca terapötik olarak kullanılmıştır fakat zaman ilerledikçe ve farmakoterapi yaygınlaştıkça kullanımı azalmıştır. Son dönemde yapılan bilimsel çalışmalarda, sülüklerin kan emmeleri esnasında ısırdığı dokuya verdiği salgıda, biyolojik ve farmakolojik açıdan pek çok etkili biyoaktif maddeler tespit edilmesi, bu yöntemi konvansiyonel tedaviye ek olarak tekrardan gündeme getirmiştir.
Sülükler, kan emerek beslenen, 15.000’in üzerinde üyesi bulunan halkalı solucan grubunda sınıflandırılan hayvanlardır. Dış iskeletsiz solucanlardır ve 12 cm uzunluğunda büyürler. İstirahat sırasında bu uzunluğun yaklaşık üçte birine kadar daralabilirler. Her iki ucunda da, beslenirken dokuya bağlamak için kullanılan emiciler bulunur. Ön ucunda, üç çenede 300'den fazla diş bulunan ağız vardır. Bu mandallar yuvalarına Y şeklinde bir ısırık bırakırlar. Beslenme, memeli vücut sıcaklığının yakınlığı ve kandaki sodyum ve arginin tespiti ile uyarılır. Bir sülük bir konakçıya bağlandığında, vücut ağırlığının 10 katına kadar, yaklaşık 10–60 dakika içinde, kendini kesmeden önce 5-15 ml kan alabilir. Medikal sülükler; Annelida Filumu, Clitellata sınıfı ve Hirudinea alt sınıfı içerisinde yer almaktadır. Dünya üzerinde, 800’ü aşkın Hirudinea üyeleri içinde, tıbbi amaçla kullanılan sadece 15 tür vardır. Hirudo Medicinalis, Avrupa ve Kuzey Amerika'daki tatlı su sistemlerinde bol miktarda bulunur. Ülkemizde doğal habitatlarda, bu sülüklerden 3 tanesi mevcuttur.
Kayıtlar, tıbbi sülük kullanımı olan Hirudo Medicinalis’in kökünün, eski Mısır ve Yunanistan’a dayandığını ve tıbbi kan alma veya “saflaştırmanın” ana yöntemi olduğunu göstermektedir. Sülüklerin terapötik olarak kullanımına ilişkin ilk yazılı kaynağa, Mısır'da M.Ö. 1500’lü yıllarda rastlanılmıştır. Hipokrat’ın, Eski Yunanistan'da yaptığı sülük tedavisini, Eski Mısırlılardan aldığı bilinmekte. Fakat, yapılan kazılar bize dünyanın hemen her yerinde, Mezopotamyalılardan, Aztek ve Mayalara, eski dönemlerden bugüne kadar, sülüklerin tedavi maksatlı kullanıldığını göstermektedir. Roma devrinde de bu tedavinin kullanıldığını ve Roma’lı filozof Galen tarafından da uygulandığını kaynaklarda görüyoruz. Yine aynı şekilde İbn‐i Sina (Avicenna) tarafından M.S. 1020 yıllarında ‘El Kanun Fi't‐Tıbb' adlı eserinde de ifade ettiği üzere sülüklere tedavilerinde yer verdiğini görmekteyiz. Kaynaklar bize Orta Çağlarda da bu tedavinin popüler halde olduğunu gösteriyor.
Modern bilimsel çalışmalar anlamında tedavi amaçlı kullanılan sülükler, ilk olarak Linnaeus tarafından 1758 yılında Hirudo Medicinalis olarak adlandırılmıştır. İngiltere, Victoria dönemindeki yılda, 42 milyon sülüğü tıbbi kan alma için kullanmış ve 19. yüzyılda yıllık 1 milyon pound değerinde bir endüstri yaratmıştır. 19. yüzyılın başlarında, özellikle de Fransa ve Rusya'da bu tedavi yöntemi zirve yapmıştır. O dönemde bu iki ülkede, her sene 130 milyondan fazla sülük kullanıldığı tahmin edilmektedir. Sülük tedavisinin modern tıp anlayışına kendisini kabul ettirmesindeki en önemli gelişme, 1884'te Haycraft tarafından sülükten alınan tükürük salgısında kanın pıhtılaşmasını önleyen bir maddenin keşfi olmuştur.
Hirudin adı verilen bu biyoaktif maddenin etkili bir antikoagulant olduğu tespit edilmiştir. Zaman ilerledikçe yeniden popüler olan Hirudotherapy, 1970'lerde plastik, rekonstrüktif ve travma cerrahisine yardımcı olarak yeniden gündeme gelmiştir. Mikrocerrahinin gelişimi, cerrahların travmatik amputasyon ve transplant cilt fleplerinden sonra kopmuş kan damarlarını tekrar tutturmalarını mümkün kılmıştır. Ancak, venöz tıkanıklık ve kanın dokudan drenajı, sıklıkla bu prosedürlerin başarısız olmasına neden olmuştur. Tıkanıklığı gidermeksizin, kan pıhtıları tekrar bir araya gelerek dokuya kan akışını oluşturur ve bu da doku ölümüne neden olur. Sülükler, venöz konjesyonu önleyen pıhtılaşmadan önce, kanı dokudan alır. Bu, dokuyu sağlıklı tutar ve venöz dönüşü sürdürmek için yeni damarlar büyüyene kadar perfüze olurlar. Bu uygulama o kadar yaygın ve başarılı bir uygulama haline gelmiştir ki, ABD İlaç ve Gıda Dairesi (Food and Drug Authority of USA‐FDA) 2004 yılında, sülüklerin bu ülkede satışına, genel amaçlar, plastik cerrahi ve mikrocerrahide kullanımına onay vermiştir.
Sülük; tükürük, hirudin, calin, anestezik bileşikler ve antihistamin vazodilatörler dahil olmak üzere birçok farklı madde içerir. Hirudin, fibrinojenin fibrine dönüşümünü engelleyen ve kanın pıhtılaşmasını önleyen güçlü bir antikoagülandır. Hirudin, bir bölgeye kan akışını arttırmak için vazodilatör bileşiklerle çalışır. Aynı zamanda anestezik bileşikler ağrısız tutuşmaya izin verir. Günümüzde sülük tedavisi, zayıf venöz drenajı tedavi etmek, vasküler olarak bozulmuş flepleri ve travmatik amputasyonun ardından cerrahi olarak yeniden yerleştirilen kurtarma dokusunu rahatlatmak için kullanılır. Sülük tedavisinin başarısı % 78 olarak tahmin edilmektedir.
RTM sisteminde Hirudo Terapi, Regeneration aşamasında yer alır. Tedavi triadında ise, bedenin temizlenmesi ve sistemlerin desteklenmesi süreçlerinde görevlidir. Cisim bedeni, kanal bedeni ve elektriksel beden yapıları üzerinde etkilidir. RTM sisteminde Hirudo Terapi uygulamalarıyla; cisim bedeninde bağ dokusunda biriken ağır metal ve serbest radikal içeren kanın temizlenmesi, kan dolaşımının hızlanması, dolaşım sisteminin desteklenmesi, akupunktur noktalarına yerleştirilen sülüklerle kanal bedenindeki “qi” enerjisinin sorunsuz şekilde tüm meridyenlerde dolaşması, elektriksel bedendede var olan düzensizliklerin giderilmesi hedeflenir.